Sayfalar

Kadına Yönelik Şiddete ilişkin Kamu Kurumlarına Yapılan Bilgi Edinme Başvurularına İlişkin Özet Rapor




KAMU KURUMLARINA YAPILAN BILGI EDINME BASVURULARINA ILISKIN RAPOR


Raporun tam metnine PDF formatında ulaşabilmek için bağlantıya tıklayınız:


Kadına yönelik şiddetin her geçen gün arttığı ülkemizde, kamu kurumlarının üzerlerine düşen görevleri yerine getirmemeleri, mevcut ataerkil zihniyetin güçlenmesine sebep olmaktadır. Kadınlar, şiddetin en görünür hali olan cinayetlerden; en görünmez hali olan emek sömürüsüne, sözel/psikolojik baskıya varıncaya kadar şiddetin her türlüsüne alışmaya ve katlanmaya zorlanmaktadır. Geleneksel kalıpların her gün biraz daha pekiştirilmesi, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin körüklenmesi, kadınların yalnızca annelik ve aile bağları veya bedenleri ile anılması yoluyla katmerleştirilen ataerkil sistem, tüm topluma zarar vermektedir. Çünkü şiddet, yalnızca kendi mağdurunu yaratmakla kalmamakta uygulayanını da kirletmekte ve tüm insani değerlerini yok etmektedir.
Yasa, yönetmelik ve genelge çıkarılması, kadına yönelik şiddeti durdurmak ve toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak için yeterli değildir. Yasaların  uygulanarak hedeflere ulaşabilmesi için siyasi iradenin çok güçlü denetim, uygulama ve kontrol mekanizmaları kurması gerekmektedir. Öncelikle başbakan başta olmak üzere tüm siyasi ve mülki erkân “toplumsal cinsiyet eşitliğine” inandıklarını ve savunduklarını ifade etmelidirler. Bu siyasi sorumluluk yerine getirilmediği sürece toplumda zihniyet değişimi olmayacak; aksine olumsuz dönüşüm devam edecektir. Bu ortamda  şiddetle ve toplusal cinsiyet eşitsizliği ile mücadelede başarı sağlanması mümkün olmayacaktır.
Şiddete Karşı İzmir Kadın Koordinasyonu olarak bizler, kurulduğumuz günden bu yana kamu kurumlarının, konuya ilişkin mevzuat ve uygulamaların, medyanın takipçisi olmaya devam ediyoruz. Amacımız toplumun tüm kesimlerinde köklü bir zihniyet değişikliğinin sağlanması, şiddete maruz kalan kadınların şiddeti reddedebilme gücüne ulaşmalarını olanaklı kılacak araçlara kolaylıkla erişebilmeleri için gerekli düzenlemelerin yapılmasının sağlanması ve mevcut araçların güçlendirilmesi için kamuoyu ilgisi ve baskısının yaratılmasıdır.
Bu bağlamda kurum ve kuruluşlarının kadına yönelik şiddet konusunda yapmakta olduğu çalışmalar ve çalışmaları sonucunda edindiği istatistikî verilerin öğrenilmesi gerekli görülmüştür. Sizlere sunmakta olduğumuz bu çalışma; koordinasyon katılımcısı kurum ve kişilerin üzerinde anlaştığı soruların kamu kurumlarına yöneltilmesi ve gelen cevapların değerlendirilmesi yöntemi ile gerçekleştirilmiştir. Yapılan başvurular sonucunda cevapların yeterliliğine, kurumların çalışmalarına ilişkin değerlendirmeler yapılmış ve ardından belirlenen sorun alanlarına ilişkin çözüm önerileri sıralanmıştır.
Bilgi edinme başvuru yapılan kamu kurumları şunlardır:
 Mülki İdare (İzmir Valiliği, İzmir İl Emniyet Müdürlüğü, İzmir Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, İzmir İl Sağlık Müdürlüğü)
 Yerel Yönetimler (İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı, İlçe Belediye Başkanlıkları)
 Yargı Mekanizmaları (İzmir Barosu, Cumhuriyet Başsavcılıkları, Aile Mahkemeleri)
Kamu kurumlarından alınan cevaplar ışığında; İzmir’de mevcut kamu kurumlarının kadına yönelik şiddet konusundaki yaklaşım ve çalışmaları, koordinasyonumuz tarafından değerlendirilmiştir.
Kurumlar itibariyle yapmış olduğumuz değerlendirmeler şu şekildedir;
Mülki idare;
İzmir Valiliği İl İnsan Hakları Kurulu’ndan alınan cevapta, genelevde çalışan kadınlarla ilgili olarak kurulun hiçbir çalışma yapmadığı belirtilmiştir. Seks işçilerinin (kadın, travesti, transseksüel) yaşam ve çalışma koşulları hakkında Valilik İl İnsan Hakları Kurulu’nun herhangi bir çalışmasının bulunmaması tarafımızca anlaşılamamıştır.
Zira bu kurullar; İl ve İlçe İnsan Hakları Kurullarının Kuruluş, Görev ve Çalışma Esasları Hakkında Yönetmeliğin 9 ve12. maddelerinde bahsi geçen görevleri yerine getirmekle yükümlüdür. Bu düzenlemeler; insan hakları ihlallerinin araştırılarak önlenmesi konusunda insan hakları il kurullarına önemli sorumluluklar yüklemektedir.
2007 yılı itibariyle ülke genelinde toplam 56 genelevde 3.000 kadının vesikalı çalıştığı, 40.000 kadının vesika almak için sıra beklediği ve kayıt dışı çalışanlarla birlikte seks işçilerinin sayısının 100.000’i bulduğu, keza bahsi geçen sektörün son derece ağır çalışma koşulları, yoğun şiddet ve angarya içerdiği tüm kamuoyunun malumudur. Böylesi bir durumda İnsan Hakları İl Kurulu’nun bu konuyla ilgili hiçbir çalışmasının bulunmaması endişe vericidir.
İzmir Genelevi’nde çalışan kadınlar ile ilgili olarak Konak İlçe Emniyet Müdürlüğü tarafından verilen yanıt da bizleri aynı derecede endişelendirmiştir. Zira genelevde çalışma saatlerinin 11.00 – 23.00 arası olduğu ve çalışan kadınlara zührevi hastalıklarla mücadele dışında herhangi bir bilgilendirme çalışması yapılmadığı bildirilmiştir.
Öncelikle çalışma saatleri (günde 11 saat) oldukça uzundur ve ulusal ve uluslar arası çalışma mevzuatına aykırıdır. Nitekim 4857 Sayılı İş Kanununu md. 63’e göre haftalık çalışma süresi 45 saati aşamaz. Denkleştirme esasına tabi işyerlerinde haftalık 45 saatin üzerinde çalışılabilmekte ise de bu süreninin iki aylık ortalamasının her halükarda 45 saati aşmaması gerekmektedir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı tarafından seks işçilerinin çalışma koşullarını ve sürelerini düzenleyen özel bir yönetmelik çıkarılmamıştır. Sağlık Kuralları Bakımından Günde Ancak Yedi buçuk Saat veya Daha Az Çalışılması Gereken İşler Hakkında Yönetmelikte saat sınırlaması getirilen işler arasında ve Ağır ve Tehlikeli İşler Yönetmeliği’nin ekinde sıralanan ağır ve tehlikeli işler arasında seks işçiliği sayılmamıştır. Kadın İşçilerin Gece Postalarında Çalıştırılma Koşulları Hakkında Yönetmelikte konuya ilişkin bir düzenleme yapılmamıştır. Oysa genel iş hukuku prensipleri ve temel insan hakları metinleri ile verilen güvencelerin; yaş, meslek, cinsiyet farkı gözetilmeksizin tüm bireyler için geçerli olması gerekmektedir.
Konak İlçe Emniyet Müdürlüğü tarafından verilen yanıtta seks işçilerinin şiddete maruz kaldıkları gerekçesi ile başvuruda bulunmaları halinde, diğer başvuruculara uygulanan prosedürün uygulandığı bildirilmiştir. Fakat tarafımızca bu beyan inandırıcı bulunmamıştır. Zira diğer başvurucuların ihtiyaç duymaları halinde SHÇEK veya belediyelere ait sığınma evlerine yönlendirildikleri bahsedilmiştir. Oysa Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna Bağlı Kadın Konukevleri Yönetmeliği md. 9/b uyarınca “fuhuşu meslek edinmiş kadınların” sığınma evlerine kabul edilmesi mümkün değildir. Verilen yanıttan anlaşıldığı kadarıyla seks işçilerinin şiddete maruz kaldıklarında veya genelevde çalışmak istemediklerini beyan etmeleri durumunda barınma ve istihdam sorunlarını çözebilecek herhangi bir mekanizma bulunmamaktadır.
İzmir İl Emniyet Müdürlüğü tarafından verilen yanıtta; kadınların aile içi şiddete maruz kalmaları sebebiyle emniyet birimlerine başvuruda bulunmaları halinde kadın polisler tarafından mağdur kadının (başvurucuların) ne hissettiği anlaşılmaya çalışılıp psikolojik destek verildiği, 2009 Kasım – 2010 Kasım arasında emniyet birimlerine aile içi şiddet nedeniyle başvuran 4640 kadından 614’ünün yüksek risk grubunda olduğunun tespit edildiği bildirilmiştir. Fakat aynı tarihler arasında 202 kadının sığınma evlerine yerleştirildiği belirtilmiştir.
Ayrıca ilk adım polis merkezlerinde 88 kadın polis memurunun çalıştığı, polis merkezlerinde 24 saat kadın polis memuru bulundurulduğu bildirilmiştir. İzmir Merkez ilçelerinde toplam 48 polis merkezi bulunmaktadır. Her polis merkezine 2 kadın polis memuru dahi düşmemektedir. Bu denli az sayıda kadın memurun 24 saat polis merkezlerinde bulunması mümkün değildir.
Öte yandan emniyet birimlerinde sosyal çalışmacı, sosyal hizmet uzmanı, pedagog veya psikolog bulunmadığı belirtilmiştir. Bir yılda 4640 kadının şiddete maruz kaldığı gerekçesiyle başvuruda bulunduğu bir kamu kurumunda sosyal çalışmacı, sosyal hizmet uzmanı, pedagog veya psikolog bulunmaması anlaşılır değildir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’ndan (SHÇEK) verilen yanıtta; İzmir SHÇEK’e bağlı olarak çalışan 1 adet kadın konukevi/sığınma evi ve kadına yönelik olarak faaliyet sürdüren 7 adet kuruluş bulunduğu, kadın konukevi/sığınma evinin, 1990 yılından bu yana, 24 kapasite ile hizmet vermekte iken; 21.11.2009 tarihinden itibaren, yapılan yer değişikliği sayesinde, kapasitesinin 40′a yükseltildiği, 2007 yılında 151 kadın – 100 çocuk; 2008 yılında 126 kadın – 67 çocuk; 2009 yılında 128 kadın – 59 çocuğa, kadın konukevi/sığınma evi hizmetleri sunulduğu, kadınların sığınakta 3 ay süreyle kalabildikleri, kadın konukevinde/sığınma evinde, 17 personel çalışmakta olduğu, kuruma başvuruda bulunan kadınlara, kesintisiz olarak hukuki ve psikolojik danışmanlık hizmetinin “Alo 183″ hattı tarafından verildiği, kadın konukevinde/sığınma evinde kalan kadınların, iş hayatına yönelik olarak, psiko­-sosyal açıdan güçlendirildiği belirtilmiştir.
SHÇEK’ten alınan yanıtlarla ilgili olarak genel bir değerlendirme yapabilmek için 2008 yılı bütçe kanunu tarafımızca incelenmiş ve 2009 yılı için Diyanet İşleri Başkanlığı, Milli Savunma Bakanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığı’na ayrılan bütçe ile SHÇEK’e ayrılan bütçe karşılaştırılmıştır. Sonuçlar şu şekildedir:
Diyanet İşleri Başkanlığı
2.137.923.057 TL
Milli Savunma Bakanlığı
13.995.902.000 TL
Jandarma Genel Komutanlığı
3.318.117.000 TL
SHÇEK
897.675.000 TL
Silahlanmaya ve din işlerine, sosyal hizmetlerden çok daha fazla bütçe ayrılması, devletin vatandaşlarına bakış açısını da açıkça ortaya koymaktadır. Her gün üç kadının öldürüldüğü ülkemizde devlet, kadınları şiddetten korumak için bütçe ayırmamakta ve koruma mekanizmaları oluşturmamaktadır.
Nitekim SHÇEK’in 2009 yılı raporu incelendiğinde 2009 yılı itibariyle ülke genelinde SHÇEK’e bağlı 46 Aile Danışma Merkezi ve 19 Kadın Konuk Evi bulunduğu, kuruma ayrılan bütçenin yalnızca %2’sinin «Aile, Kadın, Toplum Hizmetleri» kalemine harcandığı görülmektedir.
Bir diğer çarpıcı nokta da SHÇEK’te çalışanların %62’sinin erkek, %38’inin kadın olmasıdır.
Mevcut bütçeleme anlayışı ile kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılması mümkün değildir. Zira yeterli sığınak açılması, sığınaklarda yeterli ve donanımlı personel istihdam edilmesi, sığınakta kalan kadınlara istihdam ve eğitim olanaklarının sağlanabilmesi için daha çok ödeneğe ihtiyaç vardır.
Ayrıca kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve kadının güçlendirilmesi çalışmalarının “aile, kadın, toplum hizmetleri” ana başlığı altında sürdürülmesi kadına atfedilen geleneksel kodların pekiştirilmesine sebep olmaktadır. Kadının, aile kavramı dışında var olabileceği düşüncesi, kamu kurumları tarafından reddedilmektedir.
Oysa gerek CEDAW (Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi) gerekse Başbakanlığın 2006/17 sayılı genelgesi ile başta SHÇEK gibi “sosyal hizmet” üreten birimler olmak üzere tüm kamu kurumlarına; cinslerden birinin aşağılığı veya üstünlüğü fikrine veya kadın ile erkeğin kalıplaşmış rollerine dayalı ön yargıların, geleneksel ve diğer bütün uygulamaların ortadan kaldırılmasını sağlamak amacıyla kadın ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarını değiştirmek sorumluluğu yüklenmiştir. Kadının, ailenin ayrılmaz parçası olarak tanımlanması, kadını bağımsız bir varlık olarak görmeyi yasaklayan geleneksel kalıpların güçlenmesini sağlamaktadır.
İl Sağlık Müdürlüğü tarafından verilen cevapta; tarafımızca sorulan sorular, kişisel bilgilerin açıklanmasına ilişkin bir talep olarak değerlendirilmiştir. Oysa sorulan sorular tamamen istatistikî bilgi edinmeye ve müdürlüğün konuya ilişkin oluşturduğu mekanizmanın öğrenilmesine yöneliktir. Bilgi Edinme Hakkı Kanunu md. 9 uyarınca kişisel bilgiler açıklanmadan, yalnızca istatistikî bilgilere ve mekanizmanın işleyişine ilişkin bilgilerin tarafımıza verilmesi ilgili kurum açısından yasal bir zorunluluk olmasına rağmen bu yükümlülük yerine getirilmemiştir.
Eğitim çalışmalarına ilişkin olarak bir bilgi notu cevaba eklenmiştir. Bu bilgi notuna göre; İzmir İli’nde görevli 14.590 görevliye bir tam günlük eğitim verileceği, 2009 yılında üçü eğitici eğitimi olmak üzere 186 eğitim çalışmasının raporlandığı, 7.500 personele bu eğitimin verildiği belirtilmiştir.
2006/17 sayılı Başbakanlık genelgesinin “Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Konusundaki Çözüm Önerilerinin Yaşama Geçirilmesinde Koordineli Çalışılması Gerekli Kurumlar” bölümü altında ve “Eğitim- m.6”; “Koruyucu ve Önleyici Tedbirler- m.11” ve “Hizmet Kurumları- m.13-15, m.18” başlıkları altında Sağlık Bakanlığı için çeşitli görevler öngörülmektedir. Buna göre; sağlık hizmeti sunan kurumlarda çalışan sağlık personelinin kadına yönelik aile içi şiddeti tanıması, tespit etmesi, gerekli müdahaleleri yapabilmesi ve şiddete maruz kalan kadınları uygun kuruluşlara yönlendirmeleri için gerekli alt yapının oluşturulması ile eğitim çalışmaları yapılması;
Tüm sağlık kuruluşlarında aile içi şiddet mağduru kadınlara yönelik özel birimlerin oluşturulmasının zorunluluk haline getirilmesi; bu birimlerde, sağlık çalışanlarının yanı sıra konuya duyarlı sosyal hizmet uzmanı ve psikologların çalışmalarının sağlanması; bu birimde çalışanların, şiddet görmüş kadına yönelik hizmet veren mekanizmaları harekete geçirebilmek için gerekli bildirimleri yapmalarının sağlanması; üreme sağlığı ile ilgili ücretsiz, ulaşılabilir ve kaliteli bir hizmet sunulması gerekmektedir.
Başbakanlık genelgesinin yanı sıra Sağlık Bakanlığı da bir “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Programı” başlatmıştır. Şiddetin bir halk sağlığı sorunu olduğu bakış açısından yola çıkarak hazırlanan bu program, kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda; Sağlık kurumlarına başvuran 15 yaş ve üstü tüm kadınların aile içi şiddetle karşılaşma durumlarının sorgulanması yoluyla aile içi şiddet olgularına erken tanı koymak, tespit edilen olgulara tıbbi tanı ve tedavi, bilgilendirme ve yönlendirme hizmeti sunmak, tespit edilen olguların kaydını ve bildirimini tam ve zamanında yapmak, tespit edilen bulguları izlemek ve halk eğitim çalışmaları yapmak yükümlülüğünü düzenlemiştir.
Fakat İl Sağlık Müdürlüğü’nden aldığımız yanıttan anlaşıldığı üzere ilimizdeki sağlık kuruluşlarında böylesi bir çalışma yapılmamaktadır.
Yerel yönetimler;
İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı (Büyükşehir Belediyesi dâhil) toplam 31 belediye bulunmaktadır. Bunlardan 1’i büyükşehir, 11’i merkez, 19’u çevre ilçedir.
Tarafımızca tüm belediyelere bilgi edinme başvuru yapılmış olmasına karşın yalnızca İzmir Büyükşehir Belediyesi ile 20 ilçe belediyesinden cevap alınabilmiştir. Balçova Belediyesi, Bergama Belediyesi, Beydağ Belediyesi, Dikili Belediyesi, Güzelbahçe Belediyesi, Karşıyaka Belediyesi, Kınık Belediyesi, Konak Belediyesi, Selçuk Belediyesi ve Torbalı Belediyesi’nden herhangi bir yanıt alınamamıştır. Yanıt vermeyen belediyelerden daha sonra faks, e-posta ve telefon yoluyla başvurularımız cevaplandırılması talep edilmişse de sonuç alınamamıştır.
Oysa Bilgi Edinme Hakkı Kanunu md. 5 ve md. 11 uyarınca başvurumuzun yapıldığı günden itibaren 15 gün içinde tarafımıza bilgi verilmesi gerekmektedir. Yukarıda isimleri sayılan 10 ilçe belediyesi, yasaya aykırı olarak tarafımıza bilgi vermekten kaçınmışlardır.
İzmir Büyükşehir Belediyesi ile yanıt gelen 20 ilçe belediyesine ilişkin verilerin değerlendirilebilmesi için öncelikle İzmir’in demografik durumu incelenmiştir.
2000 yılı Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına İzmir’de yaşayan kadınların yalnızca %24,3’ü ücretli bir işte çalışmakta, çalışan toplam nüfusun %31’ini kadınlar oluşturmaktadır. Dolayısıyla İzmirli kadınların büyük bir bölümü işsiz ve yoksuldur. Ücretli çalışan kadınların da yaklaşık yarısı tarım sektöründe çalıştığı için geliri oldukça düşüktür.
Bu durumda kadınların şiddete maruz kaldıklarında, şiddet ortamından uzaklaşabilmeleri için barınma ve iş bulma kaygılarının kamu kurumlarınca ortadan kaldırılması elzemdir.
İzmir’e bağlı büyükşehir, merkez ve ilçe belediyelerinden gelen yanıtlara göre; İzmir’de mevcut belediyelere bağlı toplam 146 kişi kapasiteli 3 sığınma evi, 72 kişi kapasiteli 1 geçici barınma merkezi, 11 kadın danışma merkezi bulunmaktadır. Ayrıca ilçe belediyelerinden 4’ünde kadın – erkek fırsat eşitliği komisyonu kurulmamış, 6’sında ise yazımızın gittiği günün hemen ertesinde kurulmuştur.
Nüfus verileri değerlendirildiğinde; İzmir’de 418.000 kadına bir sığınma evi veya geçici barınma merkezi; 152.000 kadına bir danışma merkezi düşmektedir. İzmir’de belediyelere ait sığınma evleri, İzmir’de yaşayan kadın nüfusunun %0,01’ine hizmet verebilecek kapasitededir. Kadın danışma merkezlerinde toplam çalışan sayısı ise 33’tür.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 2009 yılı raporuna göre Belediyenin genel bütçesinden fakir ve muhtaçlara yardım için % 0,81, sosyal ve dış ilişkiler için % 1,17 pay ayrılmıştır. Bu bütçe oldukça yetersizdir.
Yargı Kurumları;
İzmir Barosu’ndan 21 Ocak 2010 tarihinde alınan yanıtta; aile içi şiddet başvuruları için tahsis edilmiş telefonla ilgili olarak 2009 yılında alınan başvuru sayısının 36, adli yardımdan görevlendirilen avukat sayısının ise 18 olduğu belirtilmiştir. Başvuruların bu kadar az olmasında; Adli Yardım Yönergesi’nin görevlendirmeye ilişkin 9 vd. maddelerinde, başvuruculardan istenen belgelerin, hak arama yolunu engellemeye neden olacak şekilde belirlenmiş olmasının etkili olduğu tespit edilmiştir. Baronun adli yardım hizmetini kamuoyuna yeterince duyurmamış olması da etkenlerden birisidir.
İzmir Barosu Adli Yardım Yönergesi’nde değişiklik yapılması, başvuruların TC Kimlik numaraları ile ekonomik koşullarının tespit edilebileceği bir sistem oluşturulması, kadına yönelik şiddetle ilgili başvurucu kadınların sadece 4320 sayılı yasa çerçevesinde talepleri olmadığı göz önüne alınarak yapılacak tüm görevlendirmelerin tek bir avukatta toplanması yönünde değişiklik yapılması gerekmektedir. Ayrıca adli yardım mekanizmasının yaygın tanıtımı sağlanmalıdır. Kadın hakları Araştırma ve Uygulama Merkezinin acilen açılması, merkeze uzak ilçelerde özellikle köylerde yaşayan çok sayıda kadının haklarına ulaşması noktasında başvurabileceği adli yardım ön büroları oluşturulmalıdır.
Bilgi edinme başvurusunun 2010 yılı başında yapıldığı gözetilerek 2011 yılı Şubat Ayı itibariyle İzmir Barosu Kadın Hakları Komisyonu ile görüşme yapılarak konuya ilişkin yeni faaliyetleri olup olmadığı sorulmuştur. Alınan yanıtlar şu şekildedir;
-  Adli Yardım sisteminde kayıtlı 100 avukata yönelik olarak; kadına yönelik şiddet, 4320 sayılı yasa kapsamında alınacak başvuruların takibi ve görüşme teknikleri konularında sertifikalı eğitim verilmiştir.
-  Adli Yardım ön bürosuna şiddete uğradığı gerekçesiyle başvuruda bulunan kadınlardan artık daha az belge istenmekte ve bu tür durumlarda derhal sertifika almış avukatlardan biri görevlendirilmektedir.
-  İzmir Barosu, Şiddete Karşı İzmir Kadın Koordinasyonu’na, İzmir Valiliği Kadın Hakları Koordinasyon Kurulu’na ve Aile İçi Şiddet Mağdurlarına ve Mağdur Çocuklara Yönelik Verilen Hizmetlerin Kurumsal Kapasitesinin Arttırılması, Koordine Edilmesi, Yürütülmesi ve Değerlendirilmesi Komitesi’ne katılım göstermeye ve buralarda aktif çalışmaya başlamıştır.
-  4320 Sayılı Yasa’da yapılması gereken değişiklikler konusunda bir çalışma yürütülmüş ve çalışma sonuçları ile değişiklik önerileri TÜBAKKOM’a ve ilgili kuruluşlara sunulmuştur.
Koordinasyonumuz bu çalışmaların olumlu gelişmeler olduğu fakat geliştirilmesi ve çeşitlendirilmesi gerektiği yönünde görüş birliğine ulaşmıştır. 
Cumhuriyet Başsavcılıkları, yalnızca 4320 Sayılı Yasa’yı ihlal nedeni ile önlerine gelen dosyalara ilişkin bilgi vermişlerdir. Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen suçlar ile ilgili sorduğumuz soruya yanıt alınamamıştır. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığından verilen yanıtta; 01.07.2009 – 30.06.2010 tarihleri arasında 4320 Sayılı Yasaya aykırılık kapsamında toplam 45 şikâyet geldiği, bunlardan 25’inde tedbir talepli olarak dava açıldığı bildirilmiştir. Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan gelen yanıtta; 01.07.2009 – 30.06.2010 tarihleri arasında 4320 Sayılı Yasaya aykırılık kapsamında toplam 31 şikâyet geldiği, bunlardan 25’inde dava açıldığı belirtilmiştir.
Aile Mahkemelerinin 4320 Sayılı Yasa uyarınca iletilen taleplerin kaydedildiği “Değişik İş” defterleri incelenmiştir. Değişik iş defterlerinde inceleme yapabildiğimiz toplam 10 adet Aile Mahkemesi’nde 4320 Sayılı Yasa uyarınca tedbir talepli olarak açılan dava sayısı 1.178’dir. Bu davalardan; 556’sı şahsi başvuru olarak, 622’si savcılık kanalıyla yapılmıştır.
İl Emniyet Müdürlüğü’nden alınan yanıtlarda; Aynı döneme ilişkin aile içi şiddet nedeniyle 4640 kadının başvuruda bulunduğu, bunlardan 614’ünün yüksek risk grubunda olduğunun değerlendirildiği bildirilmiştir.
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 4640 kadından yalnızca 622’si için (%13) 4320 Sayılı Yasa kapsamında Aile Mahkemesi’nden tedbir kararı istenmesi, bu kanunun yetkili makamlarca yeterli etkinlikte kullanılmadığını göstermektedir. 4320 Sayılı Yasanın kapsamı yalnızca yüksek risk grubunda olan kişileri içermemektedir. Aile içinde yaşanan her türlü şiddetin (fiziksel, cinsel, ekonomik, psikolojik) önlenmesi için bu yasa kapsamında önlem alınması mümkündür.
Tüm bu bilgiler ışığında koordinasyonumuz tarafından tespit edilen çözüm önerileri şunlardır;
Yerele/Uygulamaya İlişkin Çözüm Önerilerimiz:
a. Tüm kamu kurumlarında kadına yönelik şiddet ve toplumsal cinsiyet eşitliği konularında düzenli istatistik tutulmalıdır,
b. Kamu kurumları arasındaki koordinasyon ve haberleşme sorunları aşılmalıdır,
c. Sığınma evleri ve danışma merkezleri ile kadın örgütleri arasında işbirliği zemini sağlanmalıdır,
d. SHÇEK bünyesindeki mevcut sığınma evi güçlendirilmeli, yeni sığınma evleri açılmalıdır,
e. İzmir Büyükşehir Belediyesi bünyesindeki sığınma evi ve kadın danışma merkezi güçlendirilmeli, yeni sığınma evleri ve danışma merkezleri açılmalıdır,
f. İzmir Büyükşehir Belediyesi bütçesine “toplumsal cinsiyet eşitliği” ve “kadına yönelik şiddetin önlenmesi” konularında iki yeni kalem eklenmeli ve özellikle kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusuna daha fazla ödenek ayrılmalı, Büyükşehir Belediyesi bütçesinden İlçe Belediyelere  bütçe ve/veya personel  güçlendirmesi yapılmalıdır,
g. İlçe Belediyelerinin hepsinde kadın danışma merkezleri, sığınma evleri ve kadın – erkek fırsat eşitliği komisyonları kurulmalı, mevcut olanlar işler hale getirilmeli ve güçlendirilmelidir,
h. İzmir Valiliği bünyesinde şiddet mağduru kadınların başvuruda bulunup sorunlarına çözüm bulabilecekleri birimler oluşturulmalıdır,
i. İzmir Valiliği İl İnsan Hakları Kurulu tarafından, genelevde çalışan kadınlarla ilgili reel sonuçlara ulaşabilmek için alan taraması yapılmalı, buradaki kadınlarla tek tek görüşülerek sorunları dinlenmeli ve çözüm üretilmeli, genelevde çalışmak istemeyen kadınlara istihdam olanağı yaratılması için projeler geliştirilmeli, çalışma saatleri, tatil, fazla mesai ve yıllık izin haklarını kullanmaları konusunda Bölge Çalışma Müdürlüğü ile irtibatlı biçimde gerekli düzenlemeler yapılmalıdır,
j. SHÇEK ve belediyeler bünyesinde şiddete maruz kalan seks işçilerinin başvurabileceği özel danışma merkezleri ve sığınma evleri açılmalıdır,
k. İzmir Valiliği Kadın Hakları Koordinasyon Kurulu tarafından genelevde çalışan kadınlara haklarını anlatan broşür dağıtılmalı, buradaki kadınların tiyatro, sinema, konser, sergi gibi sosyal ve kültürel etkinliklere ücretsiz katılımları için çaba gösterilmelidir,
l. Emniyet Müdürlüğü bünyesinde daha fazla kadın personel istihdam edilmeli, ayrıca ilk adım polis merkezlerinde psikolog, pedagog, sosyolog ve sosyal hizmet uzmanı bulundurulmalıdır,
m. Tüm sağlık kuruluşlarında teşhis, muayene ve tedavi hizmetleri veren Şiddet gören Kadınlara yönelik birimler oluşturulmalı ve kadınlar doğrudan buralara başvuru yapabilmelidir,
n. İl Sağlık Müdürlüğü tarafından, kadına yönelik şiddetin bir halk sağlığı sorunu olduğu konusunda farkındalık artırıcı çalışmalar yapılmalıdır,
o. Sağlık kurumlarına başvuran 15 yaş ve üstü tüm kadınların aile içi şiddetle karşılaşma durumları sorgulanmalıdır,
p. İzmir Barosu tarafından Adliye binasına “kadına yönelik şiddet için başvuru merkezi” açılmalı ve şiddet mağduru kadınların başvuruları burada alınarak anında görevlendirme yapılmalıdır,
q. İzmir Barosu tarafından adli yardım hizmetinin yaygın tanıtımı yapılmalıdır,
r. Cumhuriyet Savcılıkları önlerine gelen tüm aile içi şiddet vakalarını 4320 Sayılı Yasa uyarınca tedbir kararı verilebilmesi için Aile Mahkemeleri’ne göndermelidir.
Genele/Mevzuata İlişkin Çözüm Önerilerimiz
a. 4320 Sayılı “Ailenin Korunması Yasası”, isminden başlayarak değişmeli ve tüm eril şiddet türlerini kapsar hale getirilmelidir,
b. “Genel Kadınlar ve Genelevlerin Tabi Olacakları Hükümler Ve Fuhuş Yüzünden Bulaşan Zührevi Hastalıklarla Mücadele Tüzüğü” isminden başlayarak tamamen değişmeli, toplumu genelevlerden korumak amacından ayrılıp seks işçisi kadınları angarya ve şiddetten koruma amacına yönelmelidir,
c. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna Bağlı Kadın Konukevleri Yönetmeliği revize edilmeli, Fuhuşu meslek edinmiş kadınların sığınma evlerine kabul edilemeyeceği hükmünü düzenleyen 9/b maddesideğiştirilmelidir,
d. Kadın Danışma Merkezlerinin ortak bir yönetmelikle standardizasyonu sağlanmalı, tüm kadın danışma merkezlerinde zorunlu personel olarak avukat ve psikolog istihdam edilmelidir,
e. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı tarafından seks işçilerinin çalışma koşullarını ve sürelerini düzenleyen özel bir yönetmelik çıkarılmalıdır,
f. Seks işçiliği, “Sağlık Kuralları Bakımından Günde Ancak Yedi buçuk Saat veya Daha Az Çalışılması Gereken İşler Hakkında Yönetmelik” ile saat sınırlaması getirilen işler arasında ve Ağır ve Tehlikeli İşler Yönetmeliği’ninekinde sıralanan ağır ve tehlikeli işler arasında sayılmalı, bu yönetmelikler buna göre revize edilmelidir,
g. Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu değişmeli, kadına yönelik şiddet suçlarına ilişkin olarak polise ek görevler ve yaptırımlar yüklenmelidir,
h. Bütçe yapılırken toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve kadına yönelik şiddetin önlenmesine ilişkin mekanizmalara daha fazla ödenek ayrılmalı, Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi silahlanma ve ibadet işlerine ayrılan ödenekler azaltılmalıdır,
i. SHÇEK’te çalışan kadın sayısı artırılmalıdır,
j. SHÇEK’in bütçesi, ülkenin sığınak ihtiyacı ve kadına yönelik şiddet oranlarının yüksekliği göz önünde tutularak yeniden düzenlenmeli, kadına yönelik şiddet kalemi, «Aile, Kadın, Toplum Hizmetleri» kaleminden ayrılmalıdır,
k. Sağlık Bakanlığı tarafından, ülkedeki tüm sağlık kuruluşlarında kadına yönelik şiddet için özel birimler oluşturulup oluşturulmadığı denetlenmelidir,
l. İçişleri Bakanlığı tarafından nüfusu 50 bini geçen belediyelerde sığınak açılıp açılmadığı denetlenmeli, açmayan belediyelere yaptırım uygulanmalıdır,
m. Tüm mevzuat CEDAW ve Kadına Yönelik Her Türlü Şiddetin Tasfiyesine Dair Bildiriye uygun hale getirilmelidir,
n. Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü kapatılmalı, tüm varlığı KSGM’ye devredilmelidir,
o. Kadından ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığının ismi ve çalışma alanı değiştirilmeli, kadın ve aile kavramlarının sürekli bir arada kullanılmasından vazgeçilmelidir.
Kamu kurumlarından aldığımız yanıtların tam dökümünü, her biri için ayrı ayrı yapmış olduğumuz değerlendirmeleri ve çözüm önerilerimizi içeren raporumuzun tam metnini, bu metnin ekinde kamuoyuna sunarız.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder