BASINA VE KAMUOYUNA
Fevziye Cengiz yalnız değildir....
Bu davanın sonuna kadar takipçisiyiz!
Bugün burada Fevziye Cengiz'in 16 Temmuz 2011'de Karabağlar Polis Karakolunda “alkollü olduğu ve kimliği olmadığı” gerekçesi ile gördüğü işkence sonrasında gösterdiği kararlılık sonucu polislere açılan davanın ilk duruşması dolayısı ile toplandık.
Öncelikle; Fevziye Cengiz’in tüm kamuoyu önünde yaşadığı bu işkence olayından sonra resmi makamlarca söylenenleri ve yapılanları bir hatırlayalım:
- Olayın Savcısı: İzlenilen kamera kayıtlarına rağmen, “işkence iddialarının soyut kaldığı, iddiayı destekler başkaca inandırıcı delil elde edilmediği” sonucuna varıp takipsizlik kararı verdi..
- Fevziye Çengiz’i muayene eden hekim, hekim etiğinden uzak ve taraflı olarak, fiziksel muayene de “darp izi bulunmamıştır” raporu düzenledi.
- İçişleri Bakanı: "İzmir Konak meydanında bir darağacı kuralım, bu personeli darağacında asalım mı? Ne isteniyor?" dedi.
- Şiddete uğrayan kadınları kanatları altına almaya çalıştığını her fırsatta söyleyen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’den ise Fevziye için ne bir ses, ne bir nefes çıktı.
Ve Fevziye’nin ilk şikayeti takipsizlikle sonuçlandı, avukatlarının itirazı üzerine dava tekrar açıldı. Ne yazık ki dava “işkence ve kötü muamele”den değil “zor kullanma yetkisi sınırının aşılması suretiyle kasten yaralama” maddesinden açılmıştır. Aynı zamanda bahsi geçen işkenceci polisler halen görevlerinin başında ve idari soruşturmadan göstermelik bir ceza alarak kurtuldular.
Bu süreçte Fevziye neler yaşadı? Olay günü eğlenmek üzere evinden çıktı, ertesi gün karakolda işkence görmüş olarak döndü. Hayatı o günden sonra bir daha eskisi gibi olamadı: İşine gidemedi, mahalle baskısı gördü, evinden çıkarılmak istendi, davasını geri çekmesi için ailesi tehdit edildi. Fevziye, bugün de, başına neler geleceği kaygısı içinde yaşamaya devam ediyor.
Bu görkemli Adliye Sarayı önünde toplanmış olan bizler; bu duvarların bazen kaçacak delik bırakmayan ve seslerimizi kısan evlerimize benzediğini tam da böyle zamanlarda, tam da böyle olaylarda fark ediyor, öğreniyoruz. Bu duvarlar böyle zamanlarda demir parmaklıklardan daha kalın, daha güçlü oluyor. Böyle hallerde erk, bir yandan kamu gücü diğer yandan kadın düşmanı bir erkek egemen zihniyet olup canımızı yakıyor, bedenimize ve ruhumuza zarar veriyor, sesimizi duyulmaz kılıp irademizi elimizden almaya çalışıyor.
Fevziye'nin yaşadığı budur. Toplum güvenliğini sağlamakla görevli ve bugün yargılanmakta olan polisler, kendi görevlerini bir tarafa bırakıp Fevziye'yi dövdüler, O’na işkence ettiler. Yetmedi, tehdit edip davadan vaz geçmesi için baskı uyguladılar. İçişleri Bakanı’nın durumu hafife alan açıklamaları polisleri desteklerken Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’nın sessizliği Fevziye’yi ve biz kadınları bir kez daha yalnız bıraktı. Uluslararası Sözleşmelerle garanti altına alınan “devletin sorumluluğu”nu hatırlamak ve hatırlatmak da bir kez daha bize kaldı.
8 Mart'ın arifesi olan şu günlerde yine benzer olaylara tanıklık etmekteyiz, daha dün sendikalardan kadın arkadaşlarımız gözaltına alınmış ve bu yılın 8 mart etkinliklerinin organizasyonları engellenmeye çalışılmıştır.Anlıyacağınız bu bakış sadece bu polislerde yoktur, devleti yöneten zihniyette mevcuttur.Bizler bu erkek eğemen, kadın düşmanı bakış açılarını her gün görüyor ve sonuçlarını yaşıyoruz.
Bugün Fevziye'nin sesinde ve cesaretinde hepimizin “insan”, “şiddete uğramadan yaşama hakkı olan insan” olma mücadelesi cisimleşiyor. O’nun sesinde ve cesaretinde uzun bir mücadeleyi sürdürecek kadar cesur olduğumuz gerçeği çınlıyor.
Bugün burada Fevziye'nin cesaretiyle buluştuk: O’nu yalnız bırakmamak ve bırakmayacağımızı söylemek için! Ve, işkenceci polisler cezalandırılıncaya kadar bu davanın takipçisi olacağımızı tüm kamuoyu önünde beyan etmek için!
YAŞASIN KADIN DAYANIŞMASI
İZMİR KADIN PLATFORMU
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder