Sayfalar



İstanbul Sözleşmesi ile ilgili Cumhurbaşkanlığı Kararı Yok Hükmündedir, Sözleşme Yürürlüktedir

Milletin Meclisi’nin oybirliği ile kabul ettiği bir Sözleşme’den bir kişinin iradesi ile çıkılamaz

20 Mart 2021 gününün gece yarısı Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile İstanbul Sözleşmesi’nin “Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshedilmesine” karar verildiği açıklandı. Milletin iradesiyle Meclis’te oybirliği ile kabul edilen İstanbul Sözleşmesi’nden Cumhurbaşkanı Kararı ile çıkılamaz. Meclis’in iradesi tek kişiye devredilemez. Mecliste yasa ile kabul edilen ve Anayasa’nın 90. maddesi uyarınca yasaları bile yürürlükten kaldırma özelliği olan temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerden tek kişilik kararlar ile çıkılamaz. Böylesi bir girişim, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, İşkenceye Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi gibi tüm uluslararası sözleşmelerin ve bu sözleşmelerle güvence altına alınan temel insan haklarının tek kişinin keyfine bırakılması anlamına gelmektedir. Daha da vahimi, hukuk devletinin tamamen ortadan kaldırılması, Meclis’in ve demokrasinin tamamen tasfiyesi anlamına gelmektedir.

On yıl önce İstanbul Sözleşmesi’ni ilk imzalayan ülke olan Türkiye’nin, o gün hükümette olup Sözleşme’ye imza atmakla övünen iktidar partisi, bugün kadınlara vermiş olduğu şiddeti önleme, şiddete maruz kalanları koruma, failleri gerektiği şekilde cezalandırma sözünü yerine getirmekten vazgeçtiğini tüm dünyaya ilan ediyor. Başta eşit yurttaşlık hakkı olmak üzere kadınların insan haklarını tanımadığını, kadına karşı şiddetle mücadele etmeyeceğini, kadınların insan onurunu gözetmeyeceğini söylüyor. 

Seçimler için pazarlık malzemesi yaptığınız İstanbul Sözleşmesi’nden de mücadeleden de vazgeçmiyoruz!

İktidar, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve cinskırıma varan kadın cinayetleriyle mücadelede hayati öneme sahip İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması yönünde toplumsal desteğe sahip değil. Metropoll Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi tarafından gerçekleştirilen Türkiye’nin Nabzı 2020 Temmuz ayı araştırmasına göre İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesini onaylamayanların oranı yüzde 63.9fikri olmayanların oranı yüzde 19; Sözleşme’den çıkılmasını açıkça isteyenlerin oranı ise sadece yüzde 17 idi. Kadın hareketinin mücadelesi ile bu oran bir ay sonra yüzde 7’ye düştü (Ağustos 2020 Konda).

Küçücük oy oranlarına bile muhtaç duruma gelen ve bir avuç marjinalin istemiyle hareket eden iktidar, geçen aylarda Saadet Partisi ile yaptığı görüşmelerde İstanbul Sözleşmesi’ni siyasi pazarlık konusu yaptı. Kadına şiddetle mücadele edeceğini beyan ettiği İnsan Hakları Eylem Planı’nı açıklarken İstanbul Sözleşmesi’nin adını bir kez bile anmadı. Geçen yıllar içinde Sözleşme’den doğan yükümlülüklerini yerine getirmedi. AKP, kadına karşı şiddet ile değil, kadınlar, çocuklar, LGBTİ+’lar ve onların haklarına karşı mücadele ediyor; kazanılmış haklarımızı ortadan kaldırmaya yönelik ısrarlı bir politika izliyor.

Söz konusu Karar, hukuki değil, siyasidir!

Çok taraflı bir uluslararası anlaşma iç hukukta nasıl yürürlüğe girdiyse aynı usul ile geri alınabilir. İç hukuk sürecinin ardından uluslararası hukuk bakımından öngörülen İstanbul Sözleşmesi’nin 80. maddesinde yer alan geri çekilme usulleri de tamamlanmalıdır. Meclis’te oybirliği ile kabul edilen İstanbul Sözleşmesi’nden Cumhurbaşkanı Kararı ile çıkılamaz. Bu nedenle, Karar geçersizdir ve Türkiye İstanbul Sözleşmesi’ne taraf olmaya devam etmektedir ve Sözleşme’deki yükümlülüklerini yerine getirmek zorundadır.

İktidar bu Kararıyla, seçim pazarlıklarında elini güçlendirmek için kadınların kazanılmış haklarını ortadan kaldırmak istemektedir. Bu karar ayrıca Türkiye’nin evrensel insan hakları standartlarından kopması, demokrasiyi yadsıması ve eşitlik ilkesi, ayrımcılık yasağı gibi temel ilkelerden vazgeçmesi anlamına gelmektedir. Anayasa’nın parça parça askıya alınarak ortadan kaldırılmasına yönelik olarak bugüne dek atılan en büyük adımlardan biridir. Tüm toplumun temel hak ve özgürlüklerine yöneliktir ve Türkiye’de yaşayan herkesin uluslararası insan hakları sisteminin dışında kalacağı bir sürecin önünü açmıştır.

Meclis Göreve!

Meclis’in en önemli görevlerinden biri de kadına karşı şiddeti ve cinskırıma varan kadın cinayetlerini önlemektir. Meclisteki iktidar partileri bu görevi yerine getirmiyor ise, sorumluluk muhalefet partilerine düşmektedir. İktidarın tüm işlevsizleştirme ve devre dışı bırakma politikalarına karşı en azından muhalefet partilerini Meclis’e ve Meclis’te temsil edilen halkın iradesine sahip çıkmaya çağırıyoruz! 

İstanbul Sözleşmesi Meclis’te oybirliği ile onaylanmıştır. Ancak toplumsal mutabakatla ve Meclis kararıyla Sözleşme’den çıkılabilir. Bu nedenle tüm muhalefet partisi liderlerini;

  • TBMM’de siyasi liderler olarak birlikte, ortak bir basın açıklaması yaparak Sözleşme’ye sahip çıkmaya, Türkiye’yi Sözleşme’den çıkarma girişimlerinin hukuken geçersiz olduğunu ve Türkiye’nin Sözleşme’ye taraf olmaya devam ettiğini açıklamaya çağırıyoruz. 
  • Ayrıca, üyelerine, seçmenlerine ve tüm bir topluma Sözleşme’yi anlatmak ve etkin bir biçimde uygulanmasını sağlamak için partiler arası ortak bir çalışma grubu kurarak kadına karşı şiddetle mücadele programı oluşturmalarını ve uygulamalarını talep ediyoruz.

Kadına karşı şiddet ve kadın cinayetlerinin durdurulması için mücadele sadece İstanbul Sözleşmesi’nin siyasi partiler için getirdiği bir yükümlülük değildir. Aynı zamanda 10, 17 ve 41. maddeleri başta olmak üzere Anayasal bir zorunluluktur. 

340’ın üzerinde kadın ve LGBTİ+ örgütün ortak platformu olan EŞİK olarak tüm siyasi partileri toplumsal cinsiyete dayalı şiddete ve ayrımcılığa karşı mücadele etmeye çağırıyor, bu konuda gerekli her türlü desteği vermeye hazır olduğumuzu bir kez daha hatırlatıyoruz.

Temel hak ve özgürlüklerini kullanmak, demokratik bir hukuk devletinde eşit, özgür ve şiddetten uzak bir yaşam sürmek isteyen herkesi İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkmaya çağırıyoruz!

Meclis göreve! Herkes göreve!

Eşit ve Şiddetsiz Bir Yaşam Sürme Hakkımızdan Vazgeçmiyoruz

#AklınızdanBileGeçirmeyin! 

İstanbul Sözleşmesi’nden Vazgeçmiyoruz

#İstanbulSözleşmesiYürürlükte

20 Mart 2021
Eşitlik İçin Kadın Platformu-EŞİK

iletisim@esikplatform.net
















 

Kadınlar 6284 Sayılı Kanunu Anlatmak İçin Sokaklardaydı

Kadınlar 6284 Sayılı Kanunu Anlatmak İçin Sokaklardaydı

Güncelleme Tarihi 28.11.2018
Kadın Sığınakları ve Da(ya)nışma Merkezleri Kurultayı bileşeni kadın örgütleri  "25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü" kapsamında geçtiğimiz Cumartesi günü 14 ilde sokağa çıktı.
6284 sayılı "Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun"un kadınlar tarafından bilinirliğini artırmak ve Kanun’un kadınlar için yaşamsal önemine dikkat çekmek amacıyla düzenlenen etkinlikte Adana, Adıyaman, Ankara, Antalya, Aydın, Bursa, Çanakkale, Edirne, İstanbul, İzmir, Mersin, Muğla, Urfa ve Van’da kadına yönelik şiddete karşı çalışmalar yürüten kadın örgütleri kadınlara broşür dağıttı.
Bulundukları illerde şiddete maruz kalan kadınlarla dayanışma gösteren Kadın Sığınakları ve Da(ya)nışma Merkezleri Kurultayı bileşeni kadın örgütleri etkinlikte 6284 sayılı Kanun’un kadınlar için hayati önem taşıdığını vurgularken, kadınları haklarına dair bilgilendirmeye, Kanun’un nitelikli bir biçimde uygulanmasının yakın takipçisi olmaya devam deceğiz dediler.
Etkinliğe katılım gösteren örgğütler şöyle; 
  • Adana-Adana Kadın Dayanışma Merkezi ve Sığınma Evi Derneği (AKDAM)
  • Adıyaman-Kapatılan Adıyaman Kadın Yaşam Derneği’nden kadınlar
  • Ankara-Kadın Dayanışma Vakfı
  • Antalya-Antalya Kadın Danışma Merkezi ve Dayanışma Derneği
  • Aydın-Söke Kadın Sığınma Derneğ
  • Bursa-Mor Salkım Kadın Dayanışma Derneği ve Koza Kadın Derneği
  • Çanakkale-Çanakkale Kadın El Emeğini Değerlendirme Derneği ve Kadın Danışma Merkezi (ELDER)
  • Edirne-Edirne Kadın Merkezi Danışma Derneği (EKAMEDER)
  • İstanbul-Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı
  • İzmir-Buca Evka-1 Kadın Kültür ve Dayanışma Derneği (BEKEV), İzmir Çiğli Evka 2
  • Kadın Kültür Evi Derneği (ÇEKEV) ve İzmir Kadın Dayanışma Derneği
  • Mersin-Mersin Bağımsız Kadın Derneği
  • Muğla-Emek Benim Kadın Derneği, Bodrum Kadın Dayanışma Derneği, Fethiye Kadın Danışma ve Dayanışma Derneği
  • Urfa-Yaşamevi Kadın Dayanışma Derneği
  • Van-Yaşam Kadın Çevre Kültür ve İşletme Kooperatifi (YAKA-KOOP) ve Kapatılan Van Kadın Derneği’nden Kadınlar

AKP Isparta Milletvekili Sait Yüce’nin, kadın hakları savunucusu Hülya Gülbahar’a yönelik tavrı ve sarf ettiği sözler kabul edilemez!

“Konumunuzu bilerek konuşun”
“Gidin dışarıda konuşun, burası komisyon”
“O, sizin haddinizi aşar hanımefendi”
“Ben sana haddini bildirmeye çalışıyorum”

Meclis komisyonları, yasa tasarılarının görüşüldüğü, milletvekillerinin yanı sıra uzmanların, sivil toplum örgütlerinin, konunun tüm yönlerini tartışmak ve müzakere etmek için davet edildiği yerlerdir. 18 Şubat 2016 tarihinde, TBMM’de Boşanmaları Araştırma Komisyonu’na, kadın hakları savunucusu ve Eşitlik İzleme Kadın Grubu (EŞİTİZ) temsilcisi olarak davet edilen avukat Hülya Gülbahar, konu hakkındaki görüşlerini sunarken milletvekili Sait Yüce’nin, yukarıda alıntılanan ifadelerini dinlemek zorunda kalmış, sözü kesilerek Meclis’ten kovulmak istenmiştir.

Hülya Gülbahar, milyonlarca kadın ve kadın örgütü gibi bu ülkede on yıllardır kadın hakları mücadelesi veren kadınlardan biridir. Sait Yüce tarafından gösterilen tavır ve sarf edilen sözler, kadına karşı şiddetin bariz bir örneğidir. Ayrıca hükümetin yanlış, eksik ve cinsiyetçi politikaları hakkında konuşmak bile “devlete karşı ihanet” olarak kabul edilerek, her türlü eleştirel ve muhalif fikir beyanının fiilen imkânsız kılınması yönünde bir girişimdir. Kadınlarla ilgili her konuyu dini referanslarla açıklamayı tercih eden Sait Yüce, konuşması ile pek çok iktidar partisi milletvekili ve devlet temsilcisi gibi, kadın haklarının ancak bu bağlam içerisinde ele alınabileceği yönünde kadınlara ve topluma mesaj vermeye ve kadına yönelik her türlü hak temelli talebi zayıflatmaya çalışmıştır. Bu duruş sadece Hülya Gülbahar’a karşı değil; Türkiye’deki tüm kadınlara, kadın erkek eşitliği için mücadele eden tüm kadın ve insan hakları savunucularına ve kadın örgütlerine de sergilenmiştir.

Milletvekilleri gider, kadınlar kalır!

Milletin temsilcileri olarak oturdukları koltuklarda hiçbir milletvekillinin hiçbir vatandaşa cinsiyetçi ve şiddet dolu ifadelerle terbiye sınırını aşan sözler söylemeye hakkı yoktur. Hülya Gülbahar ve tüm kadın hakları savunucuları, on yıllardır Meclis’te ve komisyonlarında eşitlik ve özgürlük mücadelesi vermektedir. Bu mücadele boyunca, her çeşit siyasi görüşten, çok hükümet, çok bakan, çok vekil gelip geçmiştir. Bizler, kendi kişisel hırsları ve ikbal kaygıları, cinsiyetçi saplantıları ile malul birçok siyasetçinin geldikleri gibi gittiklerini izledik, izliyoruz. Ama bizler hep buradayız; kalıcı olan bizleriz, zira o meclis, bizim meclisimiz. Hükümetlere, partilere, vekillere kendi geçiciliklerini; kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesinin kalıcılığını bir an olsun unutmamalarını tavsiye ediyoruz.

Hiçbir yere gitmiyoruz, eşitlik talebimizden vazgeçmiyoruz!

Bugün Türkiye’de kadınlarla ilgili güncel devlet politikası, kadına karşı şiddeti önlemekten uzak hatta teşvik edici, cinsiyetçiliği pekiştirici ve kadınları toplumsal hayattan dışlayıcıdır. Bu durumun, kadın hakları savunucuları tarafından Meclis komisyonlarında, kamuoyunda ve ilgili her alanda paylaşılmasından, iktidarın politikalarının eleştirilmesinden ve kadınların taleplerinin dile getirilmesinden daha doğal bir şey olamaz. İfade özgürlüğümüz, gündelik hayatımızda erkek şiddeti yoluyla, haklarımızı talep ettiğimizde ise devlet temsilcileri tarafından şiddet kullanılarak baskı altına alınmaya çalışılmaktadır.

Eşitlik talebine tahammülü olmayan erkeklerin, siyasilerin, devlet temsilcilerinin baskıları kadın hareketini yıldıramaz. Zamanında, Anayasa’da eşit temsil ilkesi yer alsın dediğimiz için bizi Ruanda’ya yollamaya çalışanlar da oldu; gitmedik, gitmiyoruz! Eşitlik ve haklarımız için mücadeleden vazgeçmeyeceğiz!

Eşitlik İzleme Kadın Gurubu – EŞİTİZ
19 Şubat 2016 - iletisim@...
BASINA VE KAMUOYUNA DUYURUMUZDUR!
11 Ocak 2016

Biz aşağıda imzası olan kadın ve LGBTİ örgütleri, Eşitlik İzleme Kadın Grubu’nun (EŞİTİZ) 24 Ekim ve 19 Aralık 2015 tarihlerinde, İstanbul’da, düzenlediği iki ayrı toplantıda bir araya gelerek veya süreci takip edip toplantı sonuçlarını aramızda tartışarak, Türkiye’de yaşanan sorunların yasalardan değil, yasaların uygulanmaması ya da cinsiyetçi biçimde uygulanmasından kaynaklandığı saptamasında ve aşağıdaki konularda fikirlerimizi ortaklaştırdık.

İlk olarak “Kadın Cinayetlerinde Cezaların Ağırlaştırılması, Haksız Tahrik ve İyi hal İndirimlerinin Kaldırılması Bizim Ortak Talebimiz mi?” sorusunu tartıştık, şunları belirledik:  
 
  • Türkiye’de kadına karşı şiddet konusundaki güncel devlet politikası, ikili bir yapı taşıyor. Bu politikanın birinci ayağı, kadın erkek eşitliğini kabul etmeyen bir devlet propagandası ile kadına karşı şiddetin kışkırtılması ve bu şiddetin ilk tezahürleri olan kadınlara yönelik aşağılama, ayrımcılık, hakaret, tehdit, şantaj, yaralama, cinsel taciz ve cinsel saldırılar gibi suçların çeşitli mekanizmalar ile cezasız bırakılmasıdır. Güncel devlet politikasının ikinci ayağı ise, konu kadına karşı şiddetin uç noktaları olan tecavüz ve cinayet olduğunda daha da ağır cezaların istenmesi üzerine kuruludur. Oysa gerek tecavüz ve gerekse de kadın cinayetleri için TCK’daki cezalar yeterince ağırdır. Sorun, tecavüzcülerin ve katillerin çoğunun cinsiyetçi ve yasaya aykırı yargı kararlarıyla aklanması ya da daha düşük cezalarla cezalandırılması olarak karşımıza çıkıyor.

  • Yargıda özelikle “tahrik” ve “iyi hal” gerekçeleriyle yapılan “erkeklik indirimleri” olarak adlandırılabileceğimiz cinsiyetçi kararlar, bizzat yasanın kendisine aykırıdır. Örneğin Bianet’in medyaya yansıyan haberler üzerinden yaptığı araştırmaya göre, kadın cinayetlerinde, sanıkların sadece % 45’i tahrik ve iyi hal indirimlerinden faydalanmıştır. Sanıkların % 55’inin bu indirimlerden yararlandırılmamış olması, kadın hareketinin başarısıdır ve var olan yasaların cinsiyetçi olmayan bir biçimde uygulanabileceğinin de kanıtıdır. Yine Bianet’in araştırmasına göre, kadın cinayeti davalarının %65’inde sanıkların %29’u “ağırlaştırılmış müebbet”, % 35’i ise “müebbet hapis” cezasına çarptırılmıştır. Ağırlaştırılmış müebbet ya da müebbet hapis cezaları zaten yeterince ağır cezalardır. Bunlardan daha ağır cezalar istemek; idam, linç, koğuş infazı, hadım, kısas gibi bireysel ve toplumsal öç alma mekanizmalarını meşrulaştırıcı bir taleptir. Tüm bunlar, yaygınlaşan şiddet kültüründen beslenen ve onu daha da besleyen cezalandırma yöntemleridir. Ağır cezaların hiçbir biçimde caydırıcı olmadığı dünya ve ülke gerçekleri ile ortadadır. Asıl olan, cinsiyetçi ve yasaya aykırı uygulamalarının ortadan kaldırılmasıdır.

  • Kaldı ki, erkek şiddeti salt bireysel bir tutum değildir. Arkasında erkek egemen, cinsiyetçi bir sistem ve bu sistemin kadınları baskı altında tutmaya yönelik sistematik çabası yatmaktadır. Bugün Türkiye’de bu sistem, dozu giderek artan ve yaygınlaşan dev bir propaganda mekanizması ile kadınları geleneksel/cinsiyetçi kadınlık ve annelik rollerini gönüllü olarak kabule zorlamak; buna itiraz eden kadınları ise, şiddetin tüm biçimleri ile cezalandırmak üzerine kurgulanmıştır.

·        TCK’da “erkekliğime hakaret etti, öldürdüm” indirimi yoktur. Bu ve benzeri tüm haksız tahrik indirimleri, cinsiyetçi “erkeklik” indirimleridir. Aynı şekilde, TCK’da “kravat” indirimi de yoktur. Bu türden “iyi hal” indirimleri de cinsiyetçi “erkeklik” indirimleridir. Ceza indirimlerinin bu cinsiyetçi uygulanışına itiraz ederken; “tüm ceza indirimleri kaldırılsın” demek, o suçu kışkırtan tüm eril yapıyı ve toplumsal mekanizmaları göz ardı ederek, tüm suçları sadece bireye fatura etmek ve o bireyi “sosyal idama” mahkum etmek anlamına gelmektedir.
·        Bu nedenle şu anda Türkiye’de acil sorun, yasa maddelerinin değiştirilmesinden çok, kadınlara karşı işlenen şiddet suçlarında Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin (İstanbul Sözleşmesi) gereklerinin yerine getirilmesidir. Acilen İstanbul Sözleşmesi’nde düzenlendiği üzere “kültür, örf ve adet, gelenek veya sözde “namus”un gerekçe olarak kabul edilmemesini” sağlamak ve aynı sözleşme gereği, “mağdurun, kültürel, dinî, toplumsal ya da geleneksel olarak kabul gören uygun davranış normlarını ve âdetlerini ihlal ettiği iddiaları”nın gerekçe yapılmasını yasaklamak üzere gerekli tedbirlerin alınması gerekmektedir. Yargıçlara ve savcılara verilecek tek günlük bir eğitimle ve çıkartılacak tek bir içtihadı birleştirme kararı ile bu cinsiyetçi yargı yorumlarına son vermek mümkündür.
·        Yaygın medyanın da desteği ile şu anda “Özgecan Aslan Yasası” adı altında yürütülmekte olan “cezalar artırılsın, indirimler kaldırılsın” kampanyası; devletin kadına karşı şiddeti körükleyen politikalarının gözden kaçırılmasına; kamuoyunun dikkati ve baskısını, cezaların yetersizliğine ve yargının verdiği yanlış kararlara odaklamaya çalışmaktadır. Medyanın da desteği ile yürütülen ve temel mesajı sadece "cezalar artsın, indirimler kalksın" olan bu kampanya, sorunu çözmek bir yana daha da içinden çıkılmaz hale getirecektir. Çözüm, Özgecan Aslan ve onun gibi katledilen yüzlerce kadının katillerini yaratan ve cezasız bırakan sistemi, bu durumu körükleyen devlet politikalarını ve devletin kadına karşı şiddeti ortadan kaldırma yükümlülüğünü görünmez hale getiren kampanyalar ya da yasalarda yapılacak ufak tefek tadilatlar değil; gerçek bir kadın-erkek eşitliği ve bu eşitliği sağlamak için yaratılacak etkin kurumsal mekanizmalardadır.
İkinci tartışma konumuz, hükümetin “Ceza Muhakemesinde İş Yükünün Azaltılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” idi. “Kadına Karşı Şiddet Konusunda Arabuluculuk / Uzlaştırma, Basit Yargılama Usulü ve Pazarlık”  konusunda, toplantıya katılan tüm kadın platformları, kadın örgütleri ve bağımsız kadınlar olarak aşağıdaki konularda ortaklaştık:

·        Bugün Türkiye’de yasal düzeyde en önemli sorun, tecavüz ve cinayete varmayan şiddet suçlarındaki cezaların paraya çevirme ve erteleme gibi nedenlerle; denetimli serbestlik üzerinden çıkartılan gizli aflarla cezasız bırakılmasıdır. Açıktır ki, şiddetle mücadelede asıl etkili olacak yöntem, cinayetlere uzanan şiddet zincirinin ilk halkalarında kadınlar için güçlendirici, erkekler için caydırıcı etkide bir ceza politikasıdır. Siyasi iktidar, bu konuda herhangi bir adım atmayı düşünmediği gibi; tam tersine, kadın ve çocuklara karşı işlenen cinsel suçlar da dahil olmak üzere cezası beş yıla kadar olan suçlarda, basit yargılama, pazarlık ve uzlaşma getiren bir yasa hazırlığı içindedir. Oysa ki, İstanbul Sözleşmesi 48/1 maddesinde, psikolojik, fiziksel, cinsel ve ekonomik, kadına karşı tüm şiddet biçimleriyle ilgili olarak arabuluculuk ve uzlaştırma da dâhil olmak üzere zorunlu alternatif çatışma çözüm süreçlerini yasaklamak üzere gereken yasal veya diğer tedbirleri” alma görevi yüklemektedir. Ayrıca, İstanbul Sözleşmesi’nin 56/g hükmü, “mağdur ve failler arasındaki iletişimin mahkemede ve kollukta, mümkün olduğu ölçüde önlenmesini sağlama” gerekliliğini düzenlemekte iken, Hükümet taslağı, mağduru 45 gün sürecek bir pazarlığın içine çekmeye çalışmaktadır. Kadınlarla ilgili davaları “yargıya iş yükü” olarak gören; kadınlara karşı suçları, suç olmaktan çıkarmaya, kadınları saldırganları ile barıştırma/uzlaştırmaya çalışan bu taslak derhal geri çekilmelidir.
Kadına karşı şiddetle mücadele için, öncelikle ve acilen;
Ø  Kadın erkek eşitliğinin sağlanması; kalıplaşmış cinsiyet rolleri, örf, adet, din, gelenek, kültür vb. hiçbir mazeret ileri sürülmeksizin kadına karşı şiddetin önlenmesi öncelikli bir devlet politikası olarak ilan edilmeli ve gerekleri yerine getirilmelidir. Bu çerçevede, Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi’nin tüm gerekleri ilgili kadın ve LGBTİ örgütleriyle birlikte yaşama geçirilmelidir.
Ø  Devlet mekanizmaları ve toplumsal yaşamın her alanında kadınların eşit temsili sağlanmalıdır.
Ø  İstanbul Sözleşmesi’nin de devletleri yükümlü tuttuğu üzere, şiddetle mücadele için sığınaklar, kadın danışma merkezleri, cinsel şiddet kriz merkezleri ve alo şiddet hattı ülke çapında ve kadınların ve LGBTİ bireylerin kolaylıkla ulaşabilecekleri yaygın bir ağ olarak devlet kurumları ve yerel yönetimlerin işbirliği içinde olacakları bir şekilde kurulmalıdır.
Ø  Derhal, kadın cinayetlerini önleme ve can güvenliği riski bulunan vakaların bizzat takibi görevi bulunan kadın cinayetleri ile ilgili bir birim oluşturulmalıdır. 6284 Sayılı Yasa çalışmaları sırasında, 260’ın üzerinde kadın örgütünün oluşturduğu Şiddete Son Platformu’nun kadın cinayetleri ile ilgili özel bir birim kurulması önerisi iktidar tarafından reddedilmiştir. Aradan geçen süre içinde artmaya devam eden kadın cinayetlerinin, doğrudan doğruya bu konuyla ilgili bir birim kurulmaksızın önlenemeyeceği artık kabul edilmelidir. Aynen Tanık Koruma Kurulu gibi, aynı ve ek yetkiler ve olanaklar ile donatılmış Cumhuriyet Başsavcılığı, Emniyet ve Jandarma Genel Müdürlükleri, İçişleri ve Adalet Bakanlıkları temsilcileri, Adli Tıp temsilcisi ve kadına karşı şiddet alanında çalışan hükümet dışı kadın örgütü temsilcilerinden oluşan bir özel birim kurulmalıdır.
Bizler kadın ve LGBTİ alanında çalışan örgütler olarak, yukarıdaki konularda tartışmış ve anlaşmış bulunuyoruz.
Herhangi bir örgütün, kadın/erkek milletvekili ve diğerlerinin, bu konularda bizler adına konuşmasını kabul etmiyoruz. Ana akım ya da alternatif olma iddiasındaki hiçbir medya mecrasının da kendi sol ya da sağ, ama son tahlilde cinsiyetçi, muhafazakar, ahlakçı, zihinsel kodlarını bize dayatmasını istemiyoruz. Bu dayatmaların bizim sözümüzü boğmasına, kendi gündemlerini dayatmasına izin vermeyeceğiz!

Adana Kadın Da(ya)nışma Merkezi ve Sığınma Evi Derneği (AKDAM)
Adıyaman Kadın Yaşam Derneği
Ankara Feminist Kolektif
Ankara Kadın Platformu
Antalya Kadın Danışma Merkezi Ve Dayanışma Derneği
Ayvalık Bağımsız Kadın İnisiyatifi
Bağımsız Kadın Derneği Mersin
Başkent Kadın Platformu Derneği
Bodrum Kadın Dayanışma Derneği
Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği
Cinsiyet Eşitliği İzleme Derneği (CEİD)
Edirne Kadın Merkezi Danışma Derneği
Ergani Selis Kadın Derneği
Eşit Yaşam Derneği
Eşitlik İzleme Kadın Grubu (EŞİTİZ)
Ev Eksenli Çalışan Kadınlar Çalışma Grubu
EVKAD-Adana
Femin Art (tüm şubeleri)
Filmmor Kadın Kooperatifi
Gökkuşağı Kadın Derneği
İstanbul LGBTI Dayanışma Derneği
İzmir Kadın Dayanışma Derneği
Kadıköy Kent Konseyi Kadın Meclisi
Kadın Adayları Destekleme Derneği (KA-DER)
Kadın Cinayetlerine Karşı Acil Önlem Grubu
Kadın Çalışmaları Derneği
Kadın Dayanışma Vakfı
Kadın Mühendisler Grubu
Kadın Özgürlük Meclisi (KÖM)
Kadın Yazarlar Derneği
Kadının İnsan Hakları - Yeni Çözümler Derneği
Kadınlara Hukuki Destek Merkezi (KAHDEM)
Kadınlarla Dayanışma Vakfı (KADAV)
KAOS GL
Kapadokya Kadın Dayanışma Derneği
Karadeniz Kadın Dayanışma Derneği
Kırmız Biber Derneği
Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği
Lambdaistanbul LGBTİ Dayanışma Derneği
Mardin Ortak Kadın İşbirliği Derneği (MOKİD)
Mersin 7 Renk Derneği
Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı
Mor Salkım Kadın Dayanışma Derneği
Muğla Kadın Dayanışma Grubu
Muş Kadın Çatısı Derneği
Muş Kadın Derneği
Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği
Siyah Pembe Üçgen İzmir
Sosyal Politikalar Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği (SPoD LGBT)
Şanlıurfa Yaşam Evi Kadın Dayanışma Derneği
Trabzon Barosu Kadın Hakları Komisyonu
Türk Kadınlar Birliği (tüm şubeleri)
Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği (22 şubesi)
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu
Türkiye Yunanistan Kadınları Barış Girişimi (Winpeace)
Uçan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği
Van Kadın Derneği (VAKAD)
Yaşam Kadın Çevre Kültür ve İşletme Kooperatifi (YAKA-KOOP)